ORTA TÜRKÇE DÖNEMİ
Orta Türkçe Dönemi (X.-XV. Yüzyıllar)
Türk dilinin, Çuvaş-Bulgar grubu dışında tutulduğunda, X. yüzyıla kadar tek bir yazı diliyle gelişim gösterdiği, ancak bu yüzyıldan sonra Türk dünyasında yaşanan siyasi, kültürel ve sosyal değişimlerin etkisiyle farklı kollarına ayrılmaya başladığı söylenebilir. X. yüzyılda, Türk dünyasında meydana gelen nüfus hareketleri, göçler ve toplumsal dönüşümler, dili derinden etkileyerek onun yapısal özelliklerini değiştirmiştir. Özellikle, İslamiyet’i kabul eden Türkler, Uzakdoğu kökenli Budist-Maniheist kültürlerden, Ortadoğu kaynaklı İslam kültürüne geçiş yapmışlardır. Bu kültürel dönüşüm, sadece sosyal yapıyı değil, aynı zamanda dilin işleyişini ve kelime dağarcığını da etkileyerek, dilde önemli değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur.
Orta Türkçe dönemi, bu dönemde Türk dilinin coğrafi farklılıklara bağlı olarak gelişim gösterdiği bir süreçtir. Türkçe, batıda Oğuzca, kuzeyde Kıpçakça ve doğuda Çağatayca olmak üzere üç ana yazı diline ayrılmıştır. Bu yazı dilleri, hem bağlı oldukları kültürel çevrelerin hem de dilin evrimsel sürecindeki etkileşimlerin bir yansımasıdır. Karahanlı ve Harezm Türkçeleri, Eski Türkçe ile Orta Türkçe arasındaki geçişin belirgin örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Karahanlı Türkçesi, yapısal ve fonetik açıdan Eski Türkçeye daha yakın olup, Türk dilinin evriminde önemli bir köprü işlevi görmektedir. Harezm Türkçesi ise, Harezm bölgesinde farklı Türk boylarının bir arada bulunması sonucunda şekillenmiş ve Kıpçak, Türkmen ile Çağatayca’nın etkilerini taşımak suretiyle, dönemin “ortak Türkçesi”ne yakın bir özellik kazanmıştır. Bu dilsel etkileşim, dönemin toplumsal yapısına dair önemli ipuçları sunmakta ve dilin sosyal işlevine dair derinlemesine analizler yapılmasına olanak sağlamaktadır.
Orta Türkçe, tarihsel olarak bir dönüm noktası olup, bu dönemde Türk dili, hem eski Türkçe’nin ses ve yapı özelliklerini taşıyan yazılı dil olarak daha ölçünlü bir hale gelirken, hem de Arapça ve Farsçadan alınan kavramlarla zenginleşmiştir. Fars ve Arap dilleriyle gerçekleştirilen etkileşim, Türkçenin kelime dağarcığının genişlemesine ve daha sofistike bir kavram dünyasının oluşmasına olanak sağlamıştır. Bu durum, Orta Türkçe'nin sadece dilsel değil, kültürel olarak da ne denli önemli bir dönemi temsil ettiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, XVI. yüzyılda Osmanlı ve Temürlü imparatorluklarıyla ortaya çıkacak olan Türk uygarlıkları, Orta Türkçe'nin dilsel birikiminden beslenmiştir. Osmanlı Türkçesi ve Temürlü Türkçesi, bu dönemin etkileriyle şekillenmiş ve Türk dilinin sonraki evrimini hazırlamıştır. Böylece, Orta Türkçe dönemi, Türk dilinin tarihsel gelişiminde temel bir evre olarak kabul edilmiştir. Bu süreç, dilin yapısal değişimlerinin yanı sıra, Türk dilinin kültürel ve sosyal yapılarla olan etkileşiminin bir yansımasıdır.
Orta Türkçe dönemi, Türk dilinin tarihsel evrimindeki önemli kilometre taşlarından biridir ve bu dönemdeki dilsel dönüşümler, Türkçenin gelecekteki gelişimini doğrudan etkilemiş, Türk dilinin dünya çapında kabul gören ve köklü bir dil olma yolunda önemli adımlar atılmasına zemin hazırlamıştır.
Dilin Kolları |
Türk Lehçeleri |
KARAMANLI TÜRKÇESİ (HAKANİYE TÜRKÇESİ) |
11-13. YY |
HAREZM TÜRKÇESİ |
14. YY |
ÇAĞATAY TÜRKÇESİ |
15.-17.YY |
KIPÇAK (KUMAN) TÜRKÇESİ |
13.-16.YY |
MEMLÛK KIPÇAKÇASI |
14.-16. YY |
ERMENİ KIPÇAKÇASI |
16.-17.YY |
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ |
13.-15. YY |
TOLGA BULGARCASI |
13.-14. YY |
Karahanlı Devleti (912-1212)
Karahanlılar, Türkistan’ın doğusunda ve batısında hüküm süren ilk Müslüman Türk hanedanıdır. "Karahanlı" ismi, 1874 yılında V.V. Grigorev tarafından yazılan bir makale ile geniş bir akademik çevrede kabul edilmiştir. Omeljan Pritsak, "kara" kelimesinin "büyük" ve "güçlü" anlamlarına geldiğini, dolayısıyla "Kara Han" ifadesinin "Büyük Han" anlamına geldiğini öne sürmüştür. Ayrıca, bu devletin bilimsel çalışmalarında "İlk Hanlar" (İlig) terimi de kullanılmaktadır. Karahanlılar, İslam literatüründe farklı isimlerle anılmıştır; bu isimler arasında "el-Hakaniye", "el-Haniye" ve "el-Afrasiyab" yer almaktadır.
Karahanlıların kökeni, Yağma ve Karluklar’a dayandırılmaktadır. 840 yılında, Uygur Devleti’nin Kırgızlar tarafından yıkılmasından sonra, Uygurlara bağlı olan Yağmalar batıya doğru göç etmiş ve Kaşgar bölgesine yerleşmişlerdir. Bu bölgeyi Korluklardan alarak yönetmeye başlamış, ardından Çu ve İli vadilerini ele geçirerek topraklarını genişletmişlerdir.
Karahanlılar’ın ilk hükümdarı Bilge Kül Kadir Han, Samanîler ile mücadele etmiş ve devletin başkentini Balasagun’dan Taraz’a taşımıştır. 893’te, Samanîler Taraz’ı alarak, Oğulcak’ı Kaşgar’a yönlendirmiştir. Satuk Buğra Han, 945 yılında İslamiyet’i kabul ederek, Karahanlılar’ın Müslüman olan ilk Türk devleti olmalarını sağlamıştır (960). Satuk Buğra Han’ın oğlu Musa (Baytaş), 956 yılında Doğu Kağanlığını ortadan kaldırmış ve Karahanlılar’ı birleştirerek devleti güçlendirmiştir.
Musa’nın ölümünden sonra, oğlu Ali Haşan Buhara’yı Samanîlerden almış (992) ve Ali Haşan’ın ölümünden sonra oğlu Ahmet Arslan Kara Han, Gaznelilerle işbirliği yaparak Samanîleri ortadan kaldırmıştır. Ancak Mansur Arslan Han’ın döneminde Gazneliler’e karşı alınan yenilgiler, iç karışıklıklara yol açmıştır. Bu dönemde, Ali Tigin ve Selçukoğlu Arslan Bey, Buhara’yı alarak Mansur Han’a karşı zafer kazanmışlardır. Mansur Han’dan sonra Karahanlı tahtına Ahmet Togan Han geçmiştir, ancak Yusuf Kadir Han, Ahmet Togan Han’ı öldürüp tahta çıkmıştır.
Karahanlı devleti, 1041 yılında ikiye bölünmüştür. Doğu Karahanlılar, Balasagun ve Kaşgar’ı dini ve kültürel merkez olarak kabul etmişlerdir. Batı Karahanlılar ise Buhara’yı merkez alarak Maveraünnehir ve Batı Fergana’yı ele geçirmişlerdir.
Doğu Karahanlılar
Doğu Karahanlılar’ın ilk büyük hükümdarı Süleyman Arslan Han, iç karışıklıklar ve Batı Karahanlılar ile çatışmalar yaşamıştır. 1059’da tahta çıkan Mahmud b. Yusuf, Sir Derya ve Fergana’yı ele geçirmek için Batı Karahanlılarla savaşmıştır. 1075’te, Kaşgar emiri Buğra Haşan Han, Karahanlı tahtına oturmuş ve Selçuklu hükümdarı Melikşah ile karşılaştıktan sonra, Selçukluların egemenliğini kabul etmiştir (1089).
Doğu Karahanlılar’ın sonraki hükümdarları, Buğra Haşan Han’ın oğlu ve kardeşi, Selçuklulara karşı ayaklanmış, ancak Selçukluların baskısı ile bu isyanlar bastırılmıştır. Melikşah ile Tuğrul Bey arasındaki anlaşmazlıklar sonucu Karahanlılar tekrar tahta geçmiştir. Ahmet’in ölümünden sonra, Bağdat’taki Abbâsî Halifesi tarafından hükümdarlık beratı verilen oğlu Ahmet, devletin başına geçmiştir. Karahanlılar, Karahıtayların Kaşgar’da zafer kazanmasının ardından, iç karışıklıkları önleyememiş ve Karahıtaylar’a bağlı olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. 1211 yılında, Nayman Devleti’nin kurucusu Küçlüg Han tarafından, Karahanlı Devleti sonlandırılmıştır.
Batı Karahanlılar
Batı Karahanlılar, 1041 yılında Baü Kağanı olarak kendini ilan eden ve Doğu Karahanlılar'dan ayrılan Muhammed Aynüddevle tarafından kuruldu. 1052’de vefat eden Aynüddevle'nin yerine kardeşi İbrahim Böritigin Tamgaç Han geçti. İbrahim, Şaş, İleg gibi önemli şehirleri ve Fergana'nın bir kısmını ele geçirdi. Ancak, Selçuklu Sultanı Alp Arslan (1064-1072) Karahanlıların topraklarına müdahaleye başlamıştı.
İbrahim'in ölümünden sonra yerine oğlu Masr geçti. Masr, Tirmiz şehrini fethedip Belh’e kadar ilerleyerek bölgeyi yağmaladı. Onun yerine tahta geçen oğlu Ahmet, İsmaili mezhebini kabul ettiği için Karahanlılar arasındaki dini otoritelerle anlaşmazlık yaşadı. Bu sebeple, Selçuklu hükümdarı Melikşah, Semerkand’ı ele geçirip Ahmet Han'ı esir aldı. Ancak, bir süre sonra Çiğil boyları isyan ederek, Melikşah'ın valisini Semerkand’tan kovdular. Melikşah, 1090’da tekrar Semerkand’ı fethedip Ahmet’i tahta geri getirdi. Fakat, Ahmet dinî otoriteler tarafından zındıklıkla suçlanıp 1095’te idam edildi. Onun yerine Mesud b. Muhammed tahta geçti, ancak hakkında herhangi bir bilgi yoktur.
Sonraki dönemde, Selçuklu Sultanı Berkyaruk, Batı Karahanlı tahtına arka arkaya üç hükümdar atadı. Üçüncüsü Cibrail b. Ömer (Harun), Selçukluların iç karışıklıklarından faydalanarak Horasan’ı ele geçirmeye çalıştı, ancak Horasan valisi Sencer, Tirmiz'deki savaşı kazanarak Cibrail'i esir aldı ve idam etti (1102).
Sencer, yeğeni Arslan Han II. Muhammed b. Süleyman’ı (1102-1129) Semerkand’da tahta geçirip büyük kağan unvanını verdi. II. Muhammed, saltanatı sırasında bir dizi isyanı Sencer’in yardımıyla bastırdı. Ömer Han ve el-Hasan b. Ali gibi hükümdarların isyanlarını da engelledi. Ancak, 1109’da Basan b. Ali'yi Nahşeb’de mağlup etti. O sırada henüz İslam'ı kabul etmemiş olan bazı Türk kabilelerine de akınlar düzenledi. Bu, bir isyana yol açtı ve Selçuklu Sultanı Sencer’e başvuruldu. İsyan bastırıldıktan sonra, Sencer’e gelmemesi için haber gönderildi, ancak bu durum Sencer’in öfkesini çekti. Sencer, Semerkand’ı ele geçirip II. Muhammed’i esir aldı ve 1132’de Merv’de öldü. Oğlu II. Ahmed kısa bir süre Sencer’e karşı direndi.
Sencer, Batı Karahanlı tahtına üç hükümdar daha atadı. Sonuncusu II. Mahmud b. Muhammed (1132-1141), Kara-Hıtaylarla yapılan savaşta yenildi ve Semerkand’a kaçtı (1137). Ardından, Karluklarla olan anlaşmazlıklar arttı. Sultan Sencer, Mahmud’a yardım göndermişti, ancak 9 Eylül 1141’de Kara-Hıtaylara karşı büyük bir mağlubiyet yaşandı. Kara-Hıtaylar, Mahmud’un kardeşi III. İbrahim’i kağan ilan etti (1156). III. İbrahim, Karluklarla yaptığı Kallabaz Savaşı’nda hayatını kaybetti.
Kara-Hıtayların istilasından sonra (1141), Fergana bölgesinde bağımsız bir Karahanlı devleti kuruldu ve başkent olarak Özkent belirlendi. Bu devleti yönetenler, "Tuğrul Kara Hakan" unvanını taşıdılar. Karahanlıların bu kolu, muhtemelen 1211 yılında sona erdi.
KARAHANLI TÜRKÇESİ
Karahanlı Türkçesi, Köktürk ve Uygur yazı geleneklerinin gelişmiş bir devamı olarak, Uygur yazı dilinin evrimleştiği ortamda ortaya çıkmıştır. Bu yazı dili, Eski Türkçenin fonetik ve morfolojik özelliklerini büyük oranda koruyarak, Eski Türkçenin üçüncü evresi olarak kabul edilebilir. Karahanlı Türkçesi, Kutadgu Bilig ve Divan-ı Lügati't-Türk gibi önemli eserlerin ortaya konduğu dönemde, doğudaki Budist-Maniheist Uygur kültür merkezlerinde Uygurca da yazı dili olarak varlığını sürdürüyordu.
Fonetik açıdan, Karahanlı Türkçesi, damaksı /d/ sesini /<#ye şeklinde değiştirerek örneğin "adak" kelimesinde olduğu gibi "ayak" anlamını taşımıştır. Ayrıca, /b/ harflerini /w/ sesine dönüştürerek "eb" gibi kelimeleri "ev" olarak okumuştur. Bununla birlikte, Köktürk ve ilk Uygur dönemi morfolojik yapıları büyük ölçüde korunmuştur.
Karahanlı Türkçesi, zengin bir dinî terminolojiye sahip olan Uygurcanın imkanlarını kullanarak, İslami kavramları karşılamak için benzer bir terminoloji oluşturmuştur. Karahanlı Türkçesi, sonraki gelişen Orta Türkçe yazı dillerine sağlam bir temel oluşturmuştur. Araştırmalara göre, bu yazı dili doğu ve batı olmak üzere iki ana kola ayrılmaktadır. Doğu kolunda Kaşgar dili, batı kolunda ise Kıpçakça ve Çağatayca'nın türediği Harezm Türkçesi yer alır.
X. yüzyılın başlarında müstakil bir devlet kurarak tüm Orta Asya Türk kavimlerini bir arada toplayan Karahanlı Türkleri, hem idari hem de kültürel olarak bölgedeki en güçlü devletlerden biri haline gelmiştir. Karahanlıların ilk hükümdarı olan Satuk Buğra Han, İslamiyet'i kabul ederek Türkler arasında İslami kültür ve medeniyetin yayılmasına öncülük etmiştir. Karahanlılar döneminde (912-1212) Türk devletinin sınırları Doğu Türkistan'dan Maveraünnehir'e kadar genişlemiş, farklı Türk boyları birbirleriyle kaynaşmış ve kültürel ilişkiler gelişmiştir. Bu dönemde devletin bünyesinde asıl olarak Uygurlar ve Karluklar bulunurken, daha sonra Oğuz ve Kıpçak grupları da önemli bir yer edinmiştir.
Karahanlı devleti, etnik yapı bakımından farklı Türk boylarını barındıran bir devlet olmanın yanı sıra, Ceyhun ve Seyhun ırmakları arasındaki eski kültürlerden de faydalanarak evrensel anlamda kültürel bir gelişmişlik seviyesine ulaşmıştır. Bozkır medeniyeti ile yerleşik medeniyetin mükemmel bir sentezini yaparak, sonraki dönemlerde gelişecek yüksek Türk kültürünün temellerini atmışlardır.
Türk kültürü, özellikle İran, Arap ve diğer yerleşik medeniyetlerle tanışarak, eski Köktürk ve Uygur etkilerini sürdürmekle birlikte yeni bir yönelime girmiştir. Edebiyat, içerik ve biçim açısından gelişmiş ve dil, yapı ve kelime hazinesi bakımından değişim göstermiştir. Bu dönemde, yeni edebi formlar ortaya çıkmış, dinî ve ahlaki eserler yazılmaya başlanmış, Arap vezni ve nazım şekilleri Türk edebiyatında yerini almıştır. Ayrıca, dinî terimler genellikle Uygurcanın etkisiyle şekillenir.
Karahanlılar döneminde şekillenen Türk kültürünü en iyi tanıtan isimler Kâşgarlı Mahmud ve Balasagunlu Yusuf olmuştur. Kâşgarlı Mahmud, XI. yüzyılda Orta Asya'da yetişmiş önemli bir Türk filologu olarak Türk halk dili ve edebiyatının korunmasına katkı sağlamış, Arapçaya karşı Türkçeyi savunmuştur. Balasagunlu Yusuf ise dönemin klasik Türkçesini edebi bir formda kullanarak, İran edebiyatı ile Türk edebiyatı arasında bir köprü kurmuştur. Bu iki büyük bilim ve sanat insanı, Türklük bilincinin yeni kültürel çevrede sürekliliğini sağlamış ve gelişen Türk edebiyatının ilk temellerini atmışlardır.
Karahanlı Türkçesi ile Yazılmış Eserler
Karahanlı Türkçesi ile yazılmış eserlerin açıklamaları hakkında bilgiler. Eserler hakkında bilgi edinmek için
bu linkten ulaşabilirsiniz.
Tunahan HAKSEVER
Daha Fazlası
KAYNAKÇA
Akar, Ali. Türk Dili Tarihi. 16. Baskı. Ötüken Neşriyat, 2023.
Ercilasun, Ahmet Bican. Türk Dili Tarihi: Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla. İstanbul: Yayınları, 2025.
Ercilasun, Ahmet Bican. Türk Dili Tarihi. İstanbul: Akçağ Yayınları, 2025.
Gönderiler
YAZAR
Tunahan HAKSEVER