Anasayfa

Tanzimat Dönemi Edebiyatı

edebiyat_karanfil

Tanzimat Edebiyatı (1860-1896)


Tanzimat Fermanı, Türk tarihinde Batılılaşmanın ilk somut adımıdır. 3 Kasım 1839'da Sultan Abdülmecid döneminde Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşid Paşa tarafından okunmuştur. Tanzimat dönemi edebiyatı bir yenileşme hareketidir. Tabii ki birçok isim, farklı farklı düşüncelerden oluşan bir edebiyat tasarlamışlardır. Kimisi bu konuda tartışmalar yaptı kimisi de bu konuda teoriler ortaya koymuştur. Edebiyatımızda "Tercüman - ı Ahval" gazetesinin yayınlanmasıyla birlikte edebiyatta yeni bir adım atılmış ve tanzimat edebiyatı başlamış oldu. Bu dönemde genellikle halkı eğitmek gibi bir gaye oluşturmuşlardır. Genellikle doğu - batı çatışması vardır. Artık bu dönemde divan edebiyatı yerine batı edebiyatı gelişmeye başlamıştır.

Tanzimat edebiyatı 2 döneme ayrılır:

1. Dönem Tanzimat Edebiyatı (1860-1876)

Tanzimat edebiyatının birinci döneminde Fransız edebiyatı örnek alınmıştır. Edebiyatımıza ilk defa; roman, hikaye, eleştiri, tiyatro, makale gibi türler girmiştir. Edebiyatımızda ilk örneklerin görmüş olduk. konular; vatan, millet, eşitlik, özgürlük vs. başlıklardan bahsedilir. Noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanıldı.

Tanzimat 1.Dönem Sanatçıları:

Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Şemsettin Sami, Ali Suavi, Direktör Ali Bey

Tanzimat Edebiyatı 2.Dönem (1876-1896)

Bu dönemde sanatçılar anlamları gizlemeye çalışmışlardır. Sanatçılarda karamsarlık düşüncesi vardır. Tabii ki servetifünu döneminde daha çok karamsarlık ön planda olacak. Sözler çok kapalı bulunur.

Tanzimat dönemi 2.dönem sanatçıları:

Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Nabizade Nazım, Samipaşazade Sezai, Muallimm Naci, Mizancı Mehmet Murat

Eski - Yeni Edebiyat Tartışması (Abes - Muktebes)

"Kafiye göz için mi, kulak için mi tartışması"

Dizelerin son sözcüklerinin Arap alfabesine göre iki farklı harfle (se ve sin) yazılması nedeniyle uyak oluşturamayacağı iddia edilmiştir. Bu eleştiriye yanıt veren Hasan Asaf, kendisini savunurken Recaizade Mahmut Ekrem’in “Kafiye sem (kulak) içindir; basar (göz) için değildir.” sözünü tanık olarak göstermiştir. Tartışmaya Recaizade Ekrem de katılmış ve uyakta yazılış şeklinden çok ses değerinin esas alınması gerektiğini dile getirmiştir. Ekrem, ayrıca Arap şiiri kurallarına göre yapılan uyak sisteminin artık terk edilmesi gerektiğini savunmuştur. Recaizade Ekrem’in bu görüşleri, Edebiyat-ı Cedide şairleri tarafından benimsenmiş ve “kulak için uyak” anlayışı devam ettirilmiştir. Daha sonra Türk alfabesinin benimsenmesiyle “göz için uyak” ve “kulak için uyak” ayrımı tamamen ortadan kalkmıştır. Abes-muktebes tartışması, uyak konusunun ötesinde Türk edebiyatında eleştiri türünün gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Tartışma boyunca karşıtlarının kötüleyici ve kışisel sataşmalarına rağmen, Recaizade Ekrem’in soğukkanlı, nesnel ve bilimsel bir tutum sergilemesi dikkat çekmiştir. Tanzimat döneminden itibaren edebiyatta köklü bir değişim yaşanıyordu. Tanzimat’tan önce İslamiyet etkisinde gelişen Divan edebiyatı egemenken, Tanzimat sonrasında edebiyat Batı’nın etkisine girmiş ve yön değiştirmiştir. Bu köklü değişim, sanatçılar arasında şiddetli tartışmalara yol açmıştır. Divan edebiyatı “eski”, Batı tarzındaki edebiyat ise “yeni” olarak adlandırılmaktaydı. Bu iki anlayışın taraftarları arasında yaşanan fikir ayrılıkları, “eski-yeni tartışması” olarak tanınmıştır. Bu kapsamda, Recaizâde Mahmut Ekrem ve Muallim Naci arasındaki tartışma, Servet-i Fünûn edebiyatının ortaya çıkışında kritik bir rol oynamıştır. Recaizâde Mahmut Ekrem’in Zemzeme ve Muallim Naci’nin Demdeme eserleri, bu tartışmanın yazılı ifadesi olmuştur. Zemzeme, sözlük anlamıyla şırıltıyı ifade ederken, mecazi olarak ahenkli ve uyumlu sözler anlamına gelmektedir. Recaizâde Mahmut Ekrem, bu çok ciltli eserini yazdıktan sonra edebiyatta yenilikçi tarafı seçmiş ve eski Divan edebiyatı anlayışını terk etmeyi savunmuştur. Kitabın önsözü, Servet-i Fünûn edebiyatının temellerinin atıldığı bir manifestoya dönüşmüştür. Muallim Naci ise bu esere yanıt olarak Demdeme adlı kitabını kaleme almıştır. Demdeme sözlükte hoşa gitmeyen sözler ya da öfkeli, gürültülü ses anlamına gelmektedir. Naci, eski edebiyatın kimi yüksek niteliklerinin korunmasını ve yeniliklerin zamana yayılmasını savunarak bir sentez anlayışı öneriyordu. Ona göre, yeni bir edebiyatın doğal bir süreçte oluşması ve eski edebiyatın kökten reddedilmemesi gerekiyordu. Ancak yine de, yenilik taraftarlarının bazı aşırıcı yaklaşımlarını eleştiriyordu. Bu tutumu, onun “eski edebiyatın savunucusu” olarak algılanmasına yol açmıştı. Genç sanatçılardan bazıları, Muallim Naci’yi eskiyi savunan biri olarak görürken, yeni edebiyatın sert savunucusu olarak Recaizâde Mahmut Ekrem’in yanında yer almıştır. Recaizâde’nin kendisini yeni edebiyatın öncüsü olarak tanıtması, bu durumu pekistirmiştir. O, Naci’nin şiirlerini estetik kaygıyı çok ön planda tuttuğu için eleştiriyordu. Bu tartışma sırasında her iki sanatçının da etrafında geniş birer destekçi kitlesi oluşmuştu. Muallim Naci, eski edebiyat hakkındaki derin bilgisiyle dikkat çekerken, Recaizâde Mahmut Ekrem sanat ve estetik anlayışı üzerine fikirleriyle takipçilerini etkiliyordu. Bu dönemde, eski edebiyatı kesin bir şekilde savunanlar arasında Hacı İbrahim Efendi ve şahsında şekillenen bir grupların da olduğu görülmütür. Şeyh Vasfî, Halil Edîp, Faik Esat (Andelîb), Müstecâbilizâde İsmet, Mehmet Celâl, Ahmet Rasim ve Sâmih Rıfat gibi isimler, Hazine-i Fünûn, Resimli Gazete ve Musavver Malumat gibi yayınlarda Servet-i Fünûn’a sert eleştiriler yöneltmiştir. Eskiyi savunanlar geleneksel yaşam tarzına sıkı sıkıya bağlı kalırken, yenilik taraftarları Batılı yaşam biçimini benimsemeye çalışmışlardır. Recaizâde Mahmut Ekrem’in öncülüğünde bir araya gelen yenilik yanlıları, Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplandı. Bu grubun çoğu, küçük yaşlardan itibaren Fransızca başta olmak üzere Batı dillerini öğrenmiş ve Batı edebiyatı zevkiyle yetişmiştir. Tevfik Fikret’in liderliğinde çalışmalarını sürdüren bu sanatçılar, İstanbul’da Batılı bir yaşam tarzı benimsemeye özellikle eğilim göstermişlerdir. Bu nedenle, Recaizâde ve Naci arasındaki bu fikir ayrılığı, Servet-i Fünûn edebiyatının doğmasına olanak sağlamıştır.


#tanzimatfermanı #tanzimatedebiyatı #türkdiliveedebiyatı #namıkkemal #ziyapaşa #servetifünunedebiyatı #tartışmalar #tunahanhaksever.com





YAZAR

tunahan haksever Tunahan Haksever

Paylaş