Meşşaiyye, "yürümek" anlamına gelen 'meşy' kelimesinden türemiş olup, "çok yürüyen" anlamındaki 'meşşa' ile bağlantılıdır. Bu terim, Aristoteles’in peripatetik okulunun etkisinde şekillenen ve 9. ile 12. yüzyıllar arasında etkili olan bir felsefi geleneği ifade eder. Bu ekolün öncüsü olarak kabul edilen El Kindi (801-873), İslam dünyasında felsefi düşüncenin öncülerinden biridir. Kelamdan felsefeye geçişin köprülerinden biri olan Kindi, hem kurumsal yapıyı hem de Arapça kavram dünyasını geliştirmiştir. Kindi, hakikatin kaynağından bağımsız olarak savunulması gerektiğini vurgulamış ve insanlığın bilgi birikiminin en üst noktasını felsefe olarak görmüştür. Aristoteles’in evrenin ezeli olduğunu savunan görüşüne katılmayarak, evrenin Yaratıcı tarafından yaratıldığını ileri sürmüştür. Ona göre metafiziğin odak noktası, kendi tabiriyle "el-Evvel" yani ilk neden olan Allah’tır.
Farabi (870-950), İslam felsefesine yaptığı katkılarla önemli bir yer edinmiştir. Aristoteles’in mantık külliyatını sistematik bir biçimde tanıtan ve öğreten Farabi’ye bu yüzden “İkinci Öğretmen” unvanı verilmiştir. İlk öğretmen Aristoteles olarak anılır. Mantık, bilgi teorisi ve metafizik alanlarında özgün çalışmalar yapmıştır. Ayrıca siyaset felsefesi üzerine yazdığı eserlerle öne çıkan Farabi, ideal devlet fikrini ele almıştır. Bu eserinde, yönetici olarak filozof ve peygamberi ideal kişi olarak sunarken, varoluşun ilkeleriyle toplumsal düzen arasında bağlantı kurarak metafizik temelli bir siyaset teorisi geliştirmiştir.
İbn Sina (980-1037), İslam dünyasının en önemli düşünürlerinden biri olarak, Aristotelesçi ve Platoncu fikirleri özgün bir sentezle harmanlamış, bu yaklaşımı İslam teolojisiyle birleştirmiştir. Kendisinden önceki felsefi gelenekleri geride bırakacak kadar etkili olan İbn Sina, metafizik anlayışıyla tanınır. Zorunlu ve mümkün varlık kavramlarını sistematik bir biçimde ele alarak, yüksek açıklama gücüne sahip bir metafizik modeli geliştirmiştir. Aristoteles’ten sonra bağımsız bir metafizik kitabı yazan tek düşünür olması, onun bu alandaki önemini artırmaktadır.
Gazali, Meşşaiyye filozoflarının akıl ve dini uzlaştırma çabalarına eleştirel yaklaşmış, felsefi düşüncenin dini anlamda tatmin edici bir çözüm sunamayacağını savunmuştur. Bu eleştiriler, İslam felsefesindeki düşünsel yönelimlerin farklı bir yola evrilmesine neden olmuştur.
İbn Rüşd (1126-1198), Aristoteles’in öğretilerini İslam felsefesiyle uyumlu hale getirme arayışında olan bir diğer büyük düşünürdür. Din ve felsefenin birbirini tamamladığını savunan İbn Rüşd, “çifte hakikat” anlayışını geliştirmiştir. Bu anlayışa göre, din ve felsefe aynı gerçeği farklı yollarla açıklayan iki ayrı alan olarak değerlendirilmelidir.
#tarih
#felsefe
#tunahanhaksever.com
#meşşailik
#islamfelsefesi
YAZAR