Türk Edebiyatında En Güzel Şiirler

https://www.tunahanhaksever.com/ Edebiyatımızda En Güzel Şiirler KALDIRIMLAR Sokaktayım,kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum,arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda,yalnız iki yoldaş uyanık; Biri benim,biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum,her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını,hep simsiyah,dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler. Kaldırımlar,çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar,içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar,duyulur,ses kesilince sesi; Kaldırımlar,içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek,yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman,sabah olmasın,bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim,yol gitsin,ben gideyim,yol gitsin; İki yanımdan aksın,bir sel gibi fenerler. Tak,tak,ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer takı,gölgeden taş kemerler. Ne sabahı göreyim,ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın,verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi,sımsıkı bürüneyim; Örtün,üstüme örtün,serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem,taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp,sokaklar kadar esrarlı bir uykuya, Ölse,kaldırımların kara sevdalı eşi... Başını bir gayeye satmış kahraman gibi, Etinle,kemiğinle,sokakların malısın! Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi, Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın! Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri, Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında. Senin gölgeni içmiş,onun gözbebekleri; Onun taşı erimiş,senin kafatasında. İkinizin de ne eş,ne arkadaşınız var; Sükut gibi münzevi,çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; Onu da,hangi diyar olsa götürürsünüz. Yağız atlı süvari,koştur,atını,koştur! Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları. Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur, Ne senin anladığın kadar,kaldırımları... 3 Bir esmer kadındır ki,kaldırımlarda gece, Vecd içinde başı dik,hayalini sürükler. Simsiyah gözlerine,bir an,gözüm değince, Yolumu bekleyen genç,haydi düş peşime der. Ondan bir temas gibi rüzgar beni bürür de, Tutmak,tutmak isterim,onu göğsüme alıp. Bir türlü yetişemem,fecre kadar yürür de, Heyhat,o bir ince ruh,bense etten bir kalıp. Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; Onu bir başkasına ram oluyor sanırım, Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı. Varsın,bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; Bana rahat bir döşek serince yerin altı, Bilirim,kalkmayacak,bir yar gibi başımdan... NECİP FAZIL KISAKÜREK (ÇİLE) SEVGİLERDE Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen,tutuk,saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vaktiniz olmadı. BEHÇET NECATİGİL EMPERYAL OTEL ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sımsıcak bir merhaba diyecektim başımı usulca dizine koyacaktım dört gün dört gece susacaktım yağmur sönecekti yanacaktı sameland seferden dönecekti duvardaki saat duracaktı kalbim kendiliğinden duracaktı ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var emperyal oteli’nde bu sonbahar bu camların nokta nokta hüznü bu bizim berhava olmuşluğumuz bir nokta bir hat kalmışlığımız bu rezil bu çarşamba günü intihar etmiş bu kötümser yapraklar öksürüklü aksırıklı bu takvim ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin itirazım var sesleri liman sislerinde boğulur gemiler yorgun ve uykuludur sabahtır saat beş buçuktur sen kollarımın arasındasın onlar gibi değilsin sen başkasın bu senin gözlerin gibisi yoktur adamın rüyasına rüyasına sokulur aklının içinde siyah bir vapur kıvranır insaf nedir bilmez otelin penceresinde duracaktın şehri karanlıkta görecektin karanlıkta yağmuru görecektin saçların ıslanacak ıslanacaktı kış geceleri gibi uzun uzun tek damla gözyaşı dökmeksizin maria dolores ağlayacaktı istanbul’u yağmur tutacaktı bütün bir gün iş arayacaktım sana bir türkü getirecektim kulaklarımız çınlayacaktı emperyal oteli’nin resmini çektim akşam saçaklarından damlıyordu kapısında durmanı söylemiştim yüzün zambaklara benziyordu cumhuriyet bahçesi’nde insanlar geziyordu tepebaşı’ndaki küçük yahudiler asmalımesçit’teki rum kemancı böyle rüzgarsız kalmışlığımız bu bizim çektiğimiz sancı el ele tutuşmuş geziyordu gazeteler cinayeti yazıyordu haliç’e bir avuç kan dökülmüştü emperyal oteli’nde üç gece kaldık fazlasına paramız yetmiyordu gözlerin gözlerimden gitmiyordu dördüncü gece sokakta kaldık karanlık bir türlü bitmiyordu sirkeci garı’nda sabahladık bilen bilmeyen bizi ayıpladı halbuki kimlere kimlere başvurmadık hiçbiri yüzümüze bakmıyordu hiç kimse elimizden tutmuyordu ben hiç böylesini görmemiştim vurdun kanıma girdin kabulümsün ATTİLA İLHAN MERDİVEN Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak.. Sular sarardı.. yüzün perde perde solmakta Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza,kanar,muttasıl kanar güller, Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı?Neden tunca benziyor mermer? Bu lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta AHMET HAŞİM OTUZ BEŞ YAŞ Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim. Nerde o günler,o şevk,o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim; Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hâtırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar,ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüğüm tarumar? N’eylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde,nasıl,kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak. Taht misali o musalla taşında. CAHİT SITKI TARANCI BEN SANA MECBURUM ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum büyüdükçe büyüyor gözlerin ben sana mecburum bilemezsin içimi seninle ısıtıyorum ağaçlar sonbahara hazırlanıyor bu şehir o eski istanbul mudur karanlıkta bulutlar parçalanıyor sokak lambaları birden yanıyor kaldırımlarda yağmur kokusu ben sana mecburum sen yoksun sevmek kimi zaman rezilce korkuludur insan bir akşam üstü ansızın yorulur tutsak ustura ağzında yaşamaktan kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor eski zamanlardan bir cuma çalıyor durup köşe başında deliksiz dinlesem sana kullanılmamış bir gök getirsem haftalar ellerimde ufalanıyor ne yapsam ne tutsam nereye gitsem ben sana mecburum sen yoksun belki haziran’da mavi benekli çocuksun ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden belki yeşilköy’de uçağa biniyorsun bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor belki körsün kırılmışsın telâş içindesin kötü rüzgâr saçlarını götürüyor ne vakit bir yaşamak düşünsem bu kurtlar sofrasında belki zor ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden ne vakit bir yaşamak düşünsem sus deyip adınla başlıyorum içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin hayır başka türlü olmayacak ben sana mecburum bilemezsin ATTİLA İLHAN MEMLEKETİM Memleketim,memleketim,memleketim, Ne kasketim kaldı senin ora iş Ne yollarını taşımış ayakkabım, Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan. Şile bezindendi. Sen şimdi yalnız saçımın akında,infarktında yüreğimin, Alnımın çizgilerindesin memleketim, Memleketim, Memleketim... NAZIM HİKMET RAN VAPUR Yürek değil be,çarıkmış bu,manda gönünden Teper ha babam teper, Paralanmaz Teper taşlı yolları. Bir vapur geçer Varan önünden, Uy Karadeniz’in gümüş telleri, Bir vapur geçer boğaza doğru, Nâzım usulcacık okşar vapuru, Yanar elleri...... NAZIM HİKMET RAN BİRAZ GELİR MİSİN? Zaman biter bir yerde,insan ölür çaresiz Ölür kuşlar,ağaçlar,ölür sâhil ve deniz Silinir bütün renkler,dağılır koku,ışık Yeni bir âlem başlar karanlıklarda sessiz Kemik çürür,kaybolur parıltısı gözlerin Kımıldamaz orda ayağımız,elimiz Öyleyse neden bunca düşmanlıklar,savaşlar Ergeç çağrıyı duyup gidecek değil miyiz? Ergeç kulağımızın dibinde çınlayacak Ölümün soğuk sesi:”Biraz gelir misin?” ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN ANADOLU Beşikler vermişim Nuh’’a, Salıncaklar,hamaklar. Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, Anadolu’yum ben, Tanıyor musun? Utanırım, Utanırım fıkaralıktan, Ele,güne karşı çıplak... Üşür fidelerim, Harmanım kesat. Kardeşliğin,çalışmanın, Beraberliğin, Atom güllerinin katmer açtığı Şairlerin,bilginlerin dünyalarında Kalmışım bir başıma, Bir başıma ve uzak, Biliyor musun? Binlerce yıl sağılmışım... Korkunç atlarıyla yağmalamışlar Nazlı seher-sabah uykularımı, Hükümdarlar,saldırganlar,haydutlar, Haraç salmışlar üstüme. Ne İskender takmışım, Ne Sultan Murat. Göçüp gitmişler,gölgesiz... Selâm etmişim dostuma Ve dayatmışım, Görüyor musun? Nasıl severim bir bilsen, Köroğlunu,K arayılanı,Meçhul Askeri... Sonra Pir Sultan’ı ve Bedreddin’i. Sonra,kalem yazmaz bir nice sevda... Bir bilsen,onlar beni nasıl severdi, Bir bilsen Urfa’da kurşun atanı, Minareden,barikattan,selvi dalınan Ecele nasıl gülerdi. Bilmeni mutlak isterim, Duyuyor musun? Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun,öyle garip... Nerede olursan ol, İçerde,dışarda,derste,sırada, Yürü üsütne-üstüne, Tükür yüzüne cellâdın. Fırsatçının,işbirlikçi hayının. Dayan kitap ile, Dayan iş ile. Tırnak ile,diş ile, Umut ile,sevda ile,düş ile. Dayan,rüsva etme beni... Gör,nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu,genç ellerinle... Kızlarım,oğullarım var gelecekte, Her biri vazgeçilmez,cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası. Gözlerinden, Gözlerinden öperim, Bir umudum sende Anlıyor musun? AHMED ARİF ÖZLEMEDİM SENİ Hiç özlemedim seni Özlemek dostluktandır dostluğundan öte bulmalıyım seni Sıcaklığını bulmalıyım dokunuşlarını,kenetlenişi Terimizle sulanmalı yeryüzü güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca Apansız fırtınalar çıkmalı sarsılmalıyım Özlemek yanında olmak isteğidir gülüşünü görmek biraz da Hiç özlemedim seni Saçlarına gül takmam bir ırmak gibi akıtırım ovaya soluğunla yanar dudaklarımın bozkırı Akkor halindeki ufuk bakır bir tel gibi eriyip gider kraterler ortasında kalırım AHMET TELLİ AT Bin gemle bağlanan yağız at şâha kalkıyor, Gittikçe yükselen başı Allâha kalkıyor! Son mâcerâyı dinlememiş varsa anlatın; Râm etmek isteyenler o mağrûr,asîl atın. Beyhûdedir,her uzvuna bir halka bulsa da; Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da... Çoştukça böyle sel gibi bağrında hisleri Bir gün başında kalmayacaktır seyisleri! Son şanlı mâcerâsını târîhe anlatın : Zincîr içinde bağlı duran kahraman atın Gittikçe yükselen başı Allâha kalkıyor; Asrın baş eğdi sandığı at şâha kalkıyor! FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL İSTANBUL'U DİNLİYORUM İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; Önce hafiften bir rüzgâr esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar,ağaçlarda; Uzaklarda,çok uzaklarda, Sucuların hiç durmıyan çıngırakları; İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor,derken; Yükseklerden,sürü sürü,çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; Serin serin Kapalı Çarşı; Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa; Güvercin dolu avlular. Çekiç sesleri geliyor doklardan, Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları; İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; Başında eski âlemlerin sarhoşluğu, Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler,şarkılar,türküler,lâf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; İstanbul’u dinliyorum,gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı değil mi,biliyorum; Dudakların ıslak mı değil mi,biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul’u dinliyorum. ORHAN VELİ KANIK ŞAİRİN DUASI Gümüş paralar altın çelenkler almışım Defne dalları konmuş başıma Kanmamışım Söylediğim destanlar tarih bilinmiş Devletime almam demiş Eflâtun Tınmamışım Kâhinler büyücüler girmemiş kanıma Şeytan büsbütün çelememiş aklımı Garip bir sezgiyle dolanmışım Dilimde esrar hazinelerinin anahtarları Kızıl tüylü deveyle Ukaz Panayırı’nda Son Peygamber’i mırıldanmışım Kur’an ininceye kadar Mekke duvarları Benim şiirlerimle süslenmiş Yüzlerce yıl serâzâd gezmişim bulvarları Dünya benimle daha bir sevilmiş Sesimle genişlemiş şahdamarları Böylesi kimde görülmüş Şiir bir şah at olmuş şair dilinde Savaş meydanlarında söz tufanı Şiirlerle konuşmuş Peygamber’e Medine Mazlumun âhı yiğidin destanı Barış çağrılarıyla herkes peşinde Hırka-i saadete dönmüş ölüm fermanı Şiirdir beni sana yaklaştıran Ben ki gün doğarken kuş seslerine Gün batarken sürülere bağlanmışım Hercai menekşelerle güllere Ne oyunlar oynamışım Şükür yanmamışım MUSTAFA MİYASOĞLU GÜZEL HAVALAR Beni bu güzel havalar mahvetti, Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden. Tütüne böyle havada alıştım, Böyle havada âşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti. ORHAN VELİ KANIK MONA ROSA Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister. Ah senin yüzünden kana batacak. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Ulur aya karşı kirli çakallar, Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa. Mona Rosa bugün bende bir hal var. Yağmur iri iri düşer toprağa, Ulur aya karşı kirli çakallar. Açma pencereni perdeleri çek, Mona Rosa seni görmemeliyim. Bir bakışın ölmem için yetecek. Anla Mona Rosa ben bir deliyim. Açma pencereni perdeleri çek. Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi, Bende çıkar güneş aydınlığına. Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi. Seni hatırlatır her zaman bana. Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi. Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur. Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, Işıksız ruhumu sallar da durur. Zambaklar en ıssız yerlerde açar. Ellerin, ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi. Ellerinden belli olur bir kadın, Denizin dibinde geziyor gibi. Ellerin, ellerin ve parmakların. Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. Saat onikidir söndü lambalar Uyu da turnalar girsin rüyana, Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar. Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. Akşamları gelir incir kuşları, Konarlar bahçemin incirlerine. Kiminin rengi ak kiminin sarı. Ah beni vursalar bir kuş yerine. Akşamları gelir incir kuşları. Ki ben Mona Rosa bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında. Hayatla doldurur bu boş yelkeni. O masum bakışların su kenarında. Ki ben Mona Rosa bulurum seni. Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa. Henüz dinlemedin benden türküler. Benim aşkım uymaz öyle her saza. En güzel şarkıyı bir kurşun söyler. Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa. Artık inan bana muhacir kızı, Dinle ve kabul et itirafımı. Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı Alev alev sardı her tarafımı. Artık inan bana muhacir kızı. Yağmurdan sonra büyürmüş başak, Meyvalar sabırla olgunlaşırmış. Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış. Yağmurdan sonra büyürmüş başak. Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kuş tüyüne. Bir tüy ki can verir gülümsesen, Bir tüy ki kapalı geceye güne. Altın bilezikler o kokulu ten. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak. Kanadı kırık kuş merhamet ister, Ah senin yüzünden kana batacak. Mona Rosa. Siyah güller, ak güller. SEZAİ KARAKOÇ

Bu içeriği paylaş

Etiketler

#tunahanhaksever.com #Tunahan Haksever #edebiyatımız #şiir #aşkşiirleri #necipfazıl #nazımhikmet #orhanveli #türkedebiyatı #aşk #din #tunahanhaksever.com #felsefe

YAZAR
tunahanhakseverprofili Tunahan HAKSEVER