Ahmet Haşim, Türk edebiyatına şiirleriyle birlikte değerli eserler bırakmış, Türk edebiyatının en önemli şairlerinden birisidir.
Ahmet Haşim, Fecr-i Ati edebiyat grubuna dahildir. Halbuki bu topluluklar, anlayış itibariyle Servet-i Fünuncular'ın devamı olarak belirtilir.
Ahmet Haşim’in şiirleri, sembolist ve empresyonist akımların etkisi altında olup olmadığı konusunda sürekli bir tartışma yaratmıştır;
zira onun eserleri, anlaşılmak
için değil, duyulmak için var olma iddiasındadır. Haşim’in Avrupai simgecilik anlayışına tamamen uymaması,
Fransız simgeciliğini bazen yanlış yorumladığına dair eleştirilere yol açmış olabilir. Fakat, Haşim bu batılı akımları, kendi kültürel mirasının, özellikle Şeyh Galib’in şiirlerindeki imgelerin izlerini taşıyarak eleştirel bir biçimde yeniden şekillendirmiştir.
1911 - 1921 seneleri arasında Ahmet Haşim hiç şiir yayımlamamıştır. 1921'de ise Dergah mecmuasında "Bir Günün Sonunda Arzu" şiirini yayımlar.
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilan.
Kuşlar mıdır onlar ki bu akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
İstiklal Savaşı'nın zorlu günlerinde millet, vatanını düşmandan kurtarmak için canla başla mücadele ederken, Haşim kendi içsel arzularını ve
hayallerini dile getiriyordu. Bu durum, savaşın getirdiği derin gerilim içinde eleştirilere yol açtı. İlginç bir şekilde,
Ahmet Haşim 1915 yılında Çanakkale Cephesi'nde yedek subay olarak görev yapmış olmasına rağmen,
bu deneyimi hakkında pek konuşmamış ve savaşla ilgili hiçbir şiir ya da yazı kaleme almamıştır.
"Ahmet Haşim’in çocukluğu, hastalıklı bir anne ve bu durumdan sürekli üzüntü duyan bir babanın gölgesinde, karanlık ve sessiz bir ortamda geçmiş gibi görünüyor. Şiirlerinde genellikle kaybolmuş huzur ve güzelliklerle birlikte kendine özgü bir yalnızlık yansıttığı görülse de, anne figürü onun eserlerinde özel bir yer tutar. Sare Hanım’ın şefkati ve ilgi dolu yaklaşımı,
Haşim üzerinde derin izler bırakmış ve onu en çok etkileyen insan olmuştur.
Çocuk yaşta annesini kaybeden Haşim, ömrü boyunca kendisini beğenmemiş ve çirkin bulmuştur.
Kendini iri, yağlı bedeni, büyük kafası, kısa boynu ve yüzündeki yara iziyle çirkin bir adam olarak görüyordu.
Yanağındaki büyük şark çıbanı, koyu mavi gözlerinin zekâ ışıltısını gölgede bırakıyordu. Yakup Kadri, ‘Ağzıyla değil, gözlerinin ucundan gülümser; çekici bir hale gelir Haşim’ şeklinde tanımlar onu."
Arkadaşı Yakup Kadri, Ahmet Haşim’in yalnızca arkadaşlarıyla değil, duygusal ilişkilerinde de benzer bir tavır sergilediğini belirtir:
“Haşim’in gönül bağlılıkları daima belirsizlikler içinde düğümlenmiş ve çözülmüştür. Sevgili bir kıza evlenme teklif ederken bile, birkaç gün önceki tutkusunun hemen ardından geri adım atmış, sevdiği kişiye karşı en küçük bir hüzün hissetmeden bu ilişkiyi sonlandırmıştır. Bunun nedeni, ya sevgilisinin bir sözünden alınmış olması ya da kaynanası olacak kadının tavırlarının hoşuna gitmemesidir. Sonuçta, ömrü hep yarım kalmış aşklar ve nihayet bulamayan evlilik teşebbüsleriyle geçmiştir.
”Hayatının son döneminde Ahmet Haşim, Kadıköy’deki evinde kendisine bakan
Zarife Özgünlü ile evlenir. Bu evlilik işlemleri 17 Mayıs
1933 tarihinde arkadaşları tarafından gerçekleştirilir. Ancak Haşim, bu evliliğin üzerinden bir ay geçmeden hayatını kaybeder.